Hepimizin bilinçaltı çok fazla bize hizmet etmeyen inançlarla dolu ve bu inançlar genelde çocukluk yaşlarında hiç sorgulanmadan kabul edilmiş olan inançlar. Inandığımız bir şeyin doğru olmadığını kabul etmek oldukça zordur. Bilinçaltınız değişikliği çok zor kabul eder. Yeniliklere açık değildir. Şimdi gerçekten bir düşünelim hangimiz yeni bir olaya adapte olurken zevk alır? Hiçbirimiz. Çünkü bilinçli zihnimizi istese de bilinçaltımız bu şekilde çalışmıyor. Ünlü fizikçi Albert Einstein ve Max Plank bile zamanında kabul edilmiş bilimsel dünya düzenini sorguladıkları için yargılandılar, çünkü insanların kabul ettiği ve inandıkları şeyler geçerliliğini yitirmişti. Değişim olduğu yerde her zaman direnç de vardır. Şimdi Şişmanlıkla ilgili bilinç altımızdaki inançlarımıza bir göz atalım.
1. Metabolizmam yavaş çalışıyor
Biyoloji kitaplarında metabolizma “kimyasal tepkimeler dizisi” olarak adlandırılıyor. Bu kimyasal reaksiyonların etkileşimi her insanda aynıdır. Örneğin karbon dioksit molekülü her insan bedeninde ayni şekilde çalışır. Metabolizmamız beynimizden gelen dürtüsel sinyallere göre çalışır. Yani metabolizma kendiliğinden yavaş çalışmaz, beyinde salgılanan hormonlara göre belirli bir işlevi vardır. Bu hormonlarda sizin ne hissettiğinizle alakalıdır. Korku duygusu beyinde belirli nörotransmiterler, enzimler ve hormonlar salgılanmasına sebep olur ve buda metabolizmanın hızını etkiler. Tabii ki tiroit hastalıkları gibi belirli hormonsal rahatsızlıklar ve Kortison içerikli ilaçlar metabolizmayı birebir etkiler, fakat o zaman kilo aliminin kaynağı zaten bellidir.
2. Şişmanlık genetiktir
DNA kodlarımızda bizimle ilgili bütün bilgiler vardır. Göz rengimiz, burun seklimiz, ten rengimiz, boyumuzun uzunluğundan vücut yapımıza kadar tüm bilgiler oradadır. Döllenme sırasında anne ve babanın DNA’sından çocuğun DNA’sı oluşur. Yağ hücrelerinin kontrolünü düzenleyen bir gen var ve o gende bir bozukluk olması oldukça nadirdir. Dolayısıyla, obeziteden genetik sorumlu olsaydı, o zaman doğuştan ya da en geç ergenlik çağında obez olunurdu ve bunu önlemenin hiçbir yolu olmazdı. Kişi asla zayıflayamazdı.
3. Çok fazla yiyorum
Çok fazla yemek yemek doğamıza aykırı bir durum. İnsanın doğal bir açlık ve tokluk hissi vardır ve bu hisler duygular tarafından yönlendirilebiliyor bazen. Mesela kimi insan öfkeliyken açlık hissetmezken, kimisi de aksine kendini tıkınırcasına yemek yerken bulur. Dolayısıyla öncelikle aşırı yemek yemenin temelindeki duyguları bulup çözmek gerekir.
Andreas Winte’nın cok yemek yemenin kiloyu etkilemediğine dair bir teorisi var. Ona göre insan ne kadar yiyorsa yesin kilo almaz. Kilo aldıran yediğimiz gıdalar değil bizim beynimizde belirli inançlarımızdan dolayı salgılanan hormonlar. Bedenimiz doğa geriye ihtiyacı olmadığı şeyleri atar. Dolayısıyla çok yemek yesek de ihtiyacımız olmadığı kadarını vücut tekrar atacaktır bakışını savunuyor Winter. Bu yaklaşım çok da aşina değiliz. Fakat madem bedenimizi beynimiz yönetiyor beynimizde düşüncelerden etkileniyor, o zaman düşünceleri yönlendirerek fazlalık yediklerimizin kilo yapmayacağına inanmak fazlalıkları bedenin depolamadan atması mümkün olamaz mı? Bence olabilir.
4. Yanlış şeyler yiyorum
Insan bir şey yapmak istiyorsa, bir hedefi varsa, önce bilincini ikna etmesi gerekir. Bunu da o konuyla ilgili bilgi edinerek başarabilir. Dolayısıyla sağlıklı beslenmenin püf noktalarına aşina olmak gerekir. Bedenimizin neye ne kadar ihtiyacı var seklinde bilgiler edinmesi yasam tarzını olumlu etkilemek için faydalı olacaktır.
Fakat kişi sadece yanlış şeyler yediği için kilo almaz. Yanlış şeylerden kasıt sağlıksız gıdalardan söz ediyorum. Dünyada aşırı sağlıksız beslenip yine de kilo almayan insanlar var. Ayni şekilde sağlıklı beslenip kilolu olan insanlarda var. Eğer sağlıksız beslenmek kilo almaya yol açsaydı o zaman cağımızda yasayan birçok insan şişman olurdu. Yine ayni noktaya değinerek, beynimizi düşüncelerimizle nasıl yönlendirirsek, o şekilde çalışır. Doğa gereği bedenimizin ihtiyacı olmadığı artıkları atmasına düşüncelerimizle maalesef kendimiz engel oluyoruz.
5. Yanlış zamanda yiyorum
Yoğun bir gün gün içerisinde bazen yemek yemeğe çokta vakit kalmıyor. Genelde aksam saatlerinde acıkmalar yaşanıyor. Günleri çoğunlukla bu şekilde gecen kişi kilo almaya mahkûm mu? Çok basit, geç saatlerde yemek kilo aldırır düşüncesi varsa alır. Bu düşünce kalıbına sahip kişi beyne “depola” emri verdiği için, beyinde buna göre hormonlar salgılayıp depolamayı amaçlar. Birçok kez duyduk: Kilo aldıran bu durumda geç vakitte yenmesi değildir, geç vakitte yemek kilo aldırır düşüncesidir. Herkes mutlaka bir kişide olsa geceleri yemek yiyen birini tanır. Ve bu kişilerin ortak özelliği kesinlikle kilolu olmaları değildir.
6. Yeme bozukluğum var
Bu inancı şişmanlık ve zayıflayamamanın en büyük düşmanı olarak tanımlamak istiyorum. Kişi bu durumu kabul ettikten sonra istediği kadar aç kalsın, zihni onu ne yapıp ne edip o yeme bozukluğu olduğuna ikna edecek ve bozuk yeme alışkanlıklarını sürdürmesine itecektir. Bundan dolayı kilo aldığını düşündüğü için ve yedikten sonra yaşadığın depresyon ve hayal kırıklığının tekrar beyinde salgılanan hormonlarla kilo alınıma yol açtığı için kilo alması kaçınılmaz olacaktır. Bu kısır döngü çok tehlikelidir, kişi yeme bozukluğu olduğunu düşünür, direnmeye çalışır, dürtü sel olarak kendini yeme bozukluğunun içinde bulur, depresyon ve pişmanlık duygusu yasar, bu duygular tekrar yeme bozukluğunu tetikler ve döngüsel olarak bu böyle devam eder. Yeme bozuklukları ciddi hastalıklara ve bununla bağlantılı olarak ölüme yol açabilir. Yeme bozukluklarının kaynağı genellikle çocukluktadır ve kişinin geri kalan bütün hayatını buna göre şekillendirir. Böyle durumlarda mutlaka yetkili kişilerden destek alınılmalıdır.
7. Kilo vermek çok zor
Kilo vermek çok kolay. Bu çok iddialı geliyor kulağa değil mi? Evet çok iddialıyım. Kilo vermek dünyanın en kolay şeyi. Çünkü bedenimiz doğa gereği fazlalıkları atmak üzere programlanmıştır. Fakat kilo vermenin çok zor olduğunu düşünerek beynimizden direnme sinyalleri yayılır. Bilinçaltımız zor olan her şeyden kaçınır. En az caba ilkesiyle işlevini yerine getirir ve az dirençli yolu izler. Kilo vermenin zor olduğuna inanan bir bilinçaltı kilo vermek istemeyecektir. Ve yine beynimizden kilo vermemek için hangi kimyasallar gerekiyorsa onları salgılamasını sağlar. Kilo vermenin kolay olduğuna inanan bir bilinçaltı da aksine beyne kilo vermek için gerekli olan kimyasalları salgılatır.
8. Bilinçaltındaki çocukluk kodları
Bahsettiğim üzere bir insanın geleceği ilk 7 senesine bağlı olarak şekillenir. “Yemek yemezsen büyüyemezsin” cümlesini hala kulağımda duyar gibiyim. Sonra yemek yemeye başladım büyümek için, bir zaman sonrada “ Çok yersen şişko olursun, herkes sana güler” dediler. Ona da inandım, fakat bu sefer gizli yemeye başladım ama yediğimi gizlesem de kilom gittikçe artıyordu ve ben kendimi sevmemeye başladım. Bana “Yine mi yiyorsun sen?” denildikçe daha çok yedim, çünkü sadece yersem güçlü olabilirdim. Bu tabi zihnimden gecen bir şey değildi. Dürtü sel olarak yeme ihtiyacı duyuyordum kötü hissettiğim zamanlar. Yas ilerledikçe Kilo verme isteği arttı ve zorlaya zorlaya saatlerce spor yaparak ve çok açlık çekerek kilo verdim. 1,57 cm. boyumla 47 kilo olmuştum fakat ben hala kendime çok kilolu geliyordum. İstediğim kadar kilo vereyim, yok olana kadar kilolu olduğumu düşünecektim bilinçsizce. Çünkü çocukluğumda bana sen kilolusun, çok yersen şişko olursun dendi ve ben buna inandım. Çok yemek istemedikçe sanki çok yemeye itti beni bir şeyler. Diyet yaparken ve yapmazken doğuştan sahip olduğumuz doyma ve acıkma hissine asla kulak vermeden yiyordum. Sonuç itibari ile yemek bozukluğu olan bir genç kız haline geldim. Farkındalıklarla ve Hipnoz çalışmalarıyla adım adım bilinçaltımı değiştirerek düzenleyerek doğal yeme dürtülerimi tekrar kazandım. Şükürler olsun.
Bunları niye mi anlattım? Çocuklarımıza dediklerimize çok dikkat etmeliyiz. İlk 7 senede bir çocuğun bilinçaltına yerleşen inançlar onun gerçekliği oluyor. Hiçbir anne çocuğu yemek yemiyor diye ölmez.
Tüm burada sayılan inançların kilo aldırma sebepleri bilinçaltının şu özelliğine dayanıyor:
Her bir inanç fiziksel bir reaksiyona neden olur
Bilinçaltımız bizi hayatta tutmak, inançlarımızı kanıtlamak için gece gündüz durmadan üretiyor. Hangi inançlara sahip olunursa olunsun, bilinçaltı sahip olduğu inançları gerçekleştirmek için 7 gün 24 saat durmadan çalışır.